Teknolojinin Şapkaları'nda geçen yüzyılda doğanların AI paniğini ve yapay zeka konusundaki yanılgılarını konuşuyoruz.
Banu Zeytinoğlu: Teknolojinin şapkalarından herkese mutlu haftalar, güzel günler, "Şahane bir pazartesi!" diyerek programımıza başlıyoruz. Ben Banu Zeytinoğlu,
Murat Lostar: Ben Murat Lostar, iyi haftalar.
B. Z: Seattle'dan bir konuğumuz var bugün, Murat Özturan.
Murat Özturan'ı size nasıl anlatsak diye program öncesi düşündük, düşündük… Ben size bir tek bir şey söyleyeceğim: Kendisi 30 yıldır Microsoft'ta görevli. Ne görevlerde olduğunu da ondan dinleyeceğiz. Zaten benim aklım yetmiyor onun yaptığı şeylere. Yaklaşık 8 ülkede yaşamış, 6 ülkede çalışmış. Bir teknoloji nesi deniyor size Muratcığım?
Murat Özturan: Vallahi, gönülden teknolojiyi seven biri diyebilirsiniz.
B. Z: Tamam, teknolojiyi sever yani.
M. Ö: Evet, severim teknolojiyi biraz.
B. Z: Biz bugün aslında beni konuşacağız. Neden beni konuşacağız? Çünkü konu şu: Geçen yüzyıl doğanların AI paniği.
Benim en başta, bu programla yapay zekâyı konuşmaya başladığımız zamanki paniğim, nefretim ve şimdi yaşadığım aşk, romans söz konusu.
Konuyu kendileri seçtiler. Ben bugün az konuşacağım, böyle de derim ama en çok ben konuşurum bilirsiniz. Sözü Murat Lostar’a bırakıyorum efendim. Buyurun.
M. L: Çok teşekkürler. Murat benim Çok eski bir dostum, çok sevdiğim bir arkadaşım. Belki şunu da söylemek gerekiyor: Murat öyle ya da böyle 45 yıldır yurt dışında yaşadığı için -arada Türkiye olsa da kısa kısa- bugün potansiyel olarak konuşacağımız terimlerin bir kısmının Türkçesini doğal olarak bilemeyebiliyor. Dolayısıyla ben öyle zamanlarda -radyoda gözükmeyecek ama- elimi kaldıracağım. Murat bir duraklayacak. Ben ilgili terimin Türkçesini eğer başarabiliyorsam söyleyeceğim.
Banucuğum sen de, “iyi de o terim ne?” diye sorarsan, memnuniyetle sonra detayını açıklarız birlikte.
M. Ö: Ben biraz Türkçe konuşurum. O kadar kötü değilim.
M. L: Nasıl diyor siz Türkler cümlesini duymadığımız sürece benim için her şey yolunda.
B. Z: Şu konu beni çok heyecanlandırıyor. Hadi konuşsanıza ben de dinleyeyim.
M. L: Peki, ben ilk olarak şunu söylemek istiyorum: Bu konu önerisi, aramızda konuşurken senden çıktı Murat. Biliyorum ki sen ve ben de geçen yüzyılla doğduk ama işimiz gereği, alanımız gereği, uğraşımız gereği böyle bir paniği çok fazla yaşamadık ya da daha tanımlı panikler yaşıyoruz, nereye gideceğini biliyoruz. Ama ikimizin de etrafında, kendisini örnek olarak söylediği için Banu'yu kullanayım, Banu ve benzeri arkadaşlarımız var.
Önce o paniği tanımlayarak başlayalım mı? Senin çevrende geçen yüzyılda doğanlar yapay zeka ile ilgili ne tür panikler yaşıyorlar, neler düşünüyorlar?
M. Ö: Bir kere en önemli şeylerden biri, yapay zekanın şu anki halinden çok daha iyi, gerçekten bir zeka olduğunu düşünüyorlar. En büyük hatalardan bir tanesi o maalesef. Tabii ki pazarlama gurularının, gazetecilerin yazdıklarından sonra oldu bu.
Tamam, yapay zeka var fakat yapay zekanın da şu anda yapabildikleri esasında oldukça limitli. Herkesin söylediği ise “aman bunlar her şeyimizi yönetecekler, bize iş kalmayacak, çocuklarımıza iş kalmayacak ve dünyada insanlar bu yapay zekanın köleleri olacak”.
M. L: Peki, buna birinci kabus diyelim. Yapay zeka, eski Hollywood filmlerinden yola çıkarak; “bizi kölesi haline getirecek, hatta belki bir noktada insanları öldürecek”, bu birinci panik.
Başka ne tarz panikler yaşanıyor? Doğru ya da yanlış algılar geçen yüzyılda doğanları rahatsız ediyor
M. Ö: En önemli yanılgılardan bir tanesi de çok yeni şeyler üretebileceğine inanıyorlar. Tamam çok güzel resimler yapabiliyor, çok güzel müzikler yapabiliyor, program yazabiliyor ama bunu hep başkalarına bakarak yapıyor. Esasında pek çok insanın yaptığı gibi, bir şeyler öğreniyorsunuz ve bunu sentezleyip şey haline getiriyorsunuz, bir yeni ürün haline getiriyorsunuz. Fakat bu her zaman için yapay zekanın öğrendikleriyle limitli bir şey.
Her ne kadar daha ileride, çok daha ileride tamamen sıfırdan yeni şeyler üretecek diye teoriler olsa da şu an için bu söz konusu değil. Yepyeni bir sanat cinsi yaratmıyor, yepyeni bir metod yaratmıyor. Yaptığı, kitap gibi, benzeri yerlerden bulduğu kodları alıp analiz edip; en popüler bunlar, bu satırda bunu yazayım, bu satırda bunu yazayım çünkü şuradan şunları alıyorum şeklinde yazmak.
B. Z: O bahsettiğiniz kişilerden biriyim... Evet, bir öcü geldi. Ondan sonra “bizim fikirlerimizin üstünde düşünecek ve bizi ezecek” dedim. Çok doğru. “Ya her şeyi kontrol ediyor, ben buna nasıl baş edeceğim” derken... Tabii kullandıkça görüyorsun, sen becerirsen, ekibinden bir arkadaşınla iletişimi kurmak gibi, işe yarıyor.
Bir de şunda çok haklısın kültür sanatla ilgili. Benim bir işim de ajansımla olduğu için biliyorum, yapay zekadan çıkmış bir eser o kadar kendini gösteriyor, o kadar ruhsuz ve o kadar yapay ki. Ya o kadar oradan buradan çalmak ki. Evet fikir çok güzel bazen. Şu olabilir, sen oradan yürüyerek bir eser yaratabilirsin. O da zaten yine senin eserin.
M. Ö: Aynen. Maalesef bu mesajlaşmada da ortaya çıkmaya başladı. Özellikle iş dünyasında. Öyle e-mail'ler ve chat cümleleri alıyorsun ki, “bu senin cümlen değil” diyorum, “ben senin nasıl konuştuğunu biliyorum, bunu bir yapay zeka yazmış sen de bunu bana yolluyorsun.” Sırf ruhsal ve sanatsal şeyler değil, iş için de geçerli. Her geçen gün iyileşmesi yeni bir şey yaratacağı manasına gelmiyor. Bu bir araç.
En büyük paniklerden bir tanesini de daha dün bir programda izliyordum: Sapiens’in yazarı yeni bir kitaba başladı. O diyor ki, bugüne kadar yaratılmış bütün teknolojiler araçtır. Fakat AI’ın agent olma şansı var. Kendi başına hareket edebilen, kendi başına karar verebilen bir noktada olma şansı. Bunun için, bir kontrol olması gerektiğini söyleyen günümüzün filozoflarından bir tanesi.
M. L: Homo Sapiens’in yazarı Yuval Noah Harari, yeni kitabı da Nexus. Ben de daha çok yeni başladım. O yüzden üzerine belki bir iki hafta içinde konuşuruz. Ben böyle kitapları kendimce yavaş okuyorum. Oradan aklıma bir şey geliyor, başka bir tarafa dallanıp budaklanıyorum. Oradaki bir sayfa bazen başka tarafta elli sayfa okumayı gerektiriyor. Bir şey çağrıştırıyor bende. O yüzden hani keyfini de çıkararak, hızlı gitmiyorum. Başladım da bir akşamda kitabı bitirdim diyenlere hep gıpta etmişimdir.
M. Ö: Öyle öyle, ben pek çok şeyi artık iki kat hızda dinliyorum, bunu da söyleyeyim. Sizin podcasti de iki kat hızla dinliyorum ama durdurup yavaşlattığım pek çok yeri oluyor.
M. L: Bu bizim için çok hoş bir şey tabii. Evet, ben de hayatta birçok şeyi, eğer canlı bir şeyi izlemiyorsam hep bir buçuk katı, iki katı hızla hallediyorum. Dolayısıyla “yavaşlamak zorunda kalıyorum” bizim için çok onore verici, çok teşekkürler.
M. Ö: Biz geçen yüzyılda doğan insanlar olarak, hepimiz gözlük takıyoruz belli bir yaşın üstünde. Çocukken seyrettiğimiz televizyon yüzünden değil mi…
Biz çocukken, işte geçen yüzyılın doğanları tek bir processor (işlemci) sahibi insanlardı. Yani bir tek şey yapılabiliyordu, ya televizyon seyrediyordun, ya ders yapıyordun, ya müzik dinliyordun. Bununla beraber büyüdük. Ben her zaman için söylüyorum, 2000 yılıyla beraber bence insanlarda bir processing upgrade (işlemci güncellemesi) oldu. Bunun en büyük nedenlerinden biri cep televizyonu, televizyonlar... Fakat şu anda insanlar çok hızlı bir şekilde ve çok fazla şeyi birden yapıyorlar. Yeni jenerasyonlarda bu çok doğal bir şey. Biz bunu öğrenmek zorunda kaldık. “Aman canım, hayır, bunu daha yavaş yapmamız lazım. Hayır, konsantre olalım, müziği kaldıralım” gibi düşüncelerimiz oldu.
Benim en büyük dikkatlerimden bir tanesi, Audible (sesli kitap servisi) dinlerken veya kitap okurken arkaya müzik koyamamak. Bazen iki değişik aleti birden çalıştırıyorum ki arkada bir müzik olsun. Ben gerçekten bunu da görüyorum.Tabii ki overload (aşırı yükleme) oluyor bir sürü sense (his).
M. L: Türkçeleştirelim, yani bir sürü duygumuzla çok yükleniyoruz. Aynı anda bir sürü yerden tepki alıyoruz.
M. Ö: Ama yeni jenerasyondaki, yeni nesildeki çocuklara bakarsanız bu sayede inanılmaz güzel şeyler üretiyorlar. Ben yeni neslin ürettiği müzikler, sanat konusunda inanılmaz derecede umutluyum ve çok güzel şeyler görüyorum. Yani 16-17 yaşında insanlar çok güzel müzikler, çok güzel resimler, çok güzel sanat üretiyor.
B. Z: Burada bir şey söylemek istiyorum Muratcığım. Söyle ki, aslında onların input'u (giren bilgi) çoğaldı.
Aslında bizler de birer yapay zekayız, bize ne veriliyorsa onu çıkartıyoruz. Yapay zeka da öyle bir şey. Çocukların input'u çoğaldığı için böyle bir şey oluyor. Zaten belki de bizim nesil ondan da korkuyor. Yapay zekaya o kadar çok bilgi aktarıyoruz ki tıpkı kendimiz gibi. Sonuçta o bilgilere hakim olabileceği için bizim önümüze geçip bizi kontrol edecek. Bunu da konuşmanızı rica ediyorum.
M. L: Henüz yapay zeka kendi başına her şeyi yapabilecek seviyede değil. Bunun altın çiziyorum, yapabilecek durumda değilin de altını çiziyorum. Bu birincisi. İkincisi, yeni bir şeyler yaratabilir olması. Kendisinin sanat yaratabilmesi, şunu yaratabilmesi, bunu yaratabilmesi...Yenileri yaratabilmesiyle ilgili bir kabus. Aslında bana ihtiyaç kalmayacak kabusu. Özellikle bunu sanatsal bağlamda söylüyorum. Aslında yine cevabım gizli ama biraz açacağız ipucu.
Bir üçüncüyü de izninizle ben söyleyeyim. Onu da bence konuşmalıyız bu programın içinde. O da yapay zeka aslında bundan sonraki çocukları daha aptal, daha geri zekalı hale getirecek. Çünkü ödevi artık yapay zekalı yapacaklar.. Beyinlerini çalıştırmaktan uzaklaşacaklar, vazgeçecekler. Bu da önümüzdeki jenerasyonun çok daha kötü bir yere gideceğine ilişkin bir korku da var. Bunu da ben ebeveyn kimliğimle söylüyorum. Diğer ebeveynlerle olan konuşmalarda.
Yapay zekanın her şeyi yapabileceği, artık insanlara ihtiyaç kalmayacağı konusunda ne demek istersin?
M. Ö: Sonuçta insanlar bunları yaratıyorlar ve insanların ilerlemedeki katkısı çok büyük. Daha yeni şeyler yaratılabilmesi için yapay zekanın da insanların da yeni şeyler üretiyor olması lazım. Eskisi gibi mevcut bilgileri tekrarlayarak belli ki bir kredi alamayacağız. Nasıl yıllar önce kitap okuyup ondan sonra o kitabı anlatıyorduk ya. İnsanlar yeni bir şeyler üretmeli ki yapay zekada onun üzerine bir şeyler koyabilir belki veya değişik versiyonlarını yapabilir.
M. L: Harika. Bu arada hemen bir başka programın, bir başka haftanın konusu: Yapay zekanın kendi ürettiği veriden de kendisini besleyerek bir süre sonra aslında gerçek olmayan taraflara doğru gitmesiyle ilgili bir risk de var. Belki bir başka hafta da onu konuşuruz.
İkincisi, yapay zekanın yaratıcılık becerileri üzerine. Artık yaratıcılıkta bizim bir şey yapmamız söz konusu değil. Çünkü dünyada bir şey yaratılacaksa, yeni bir şey yaratılacaksa bunu yapay zeka yapabilir. Bak yapay zeka kitap yazıyor, bak yapay zeka beste yapıyor, bak yapay zeka... İşte şiir yazıyor. Bu kabus doğru bir kabus mu Murat?
M. Ö: Maalesef değil yani. Geçen gün gördüm, 20 sayfalık bir doküman verip bununla ilgili 20 dakikalık bir podcast yapıyorlar. Ve Genetika, yani yapay zeka ile beraber sesli olarak bir podcast yayınlıyor. Fakat oradaki en büyük problemlerden bir tanesi, doğru noktalara, önemli olan kısımlara istenildiği kadar veya ana fikri kadar o dokümanın ulaşılmıyor. Yani yapay zekanın en büyük sorunlarından bir tanesi, bunun içindeki şeylerin ne en önemli olduğunu yine başka bir insanların söylüyor olması.
M. L: Çok teşekkürler. Burada izninizle, çok hoşuma giden bir tanımı paylaşmak istiyorum. Bugünkü yapay zeka aslında gelişmiş bir istatistik makinesi. Birçok bilgiyi alıyor ve bunları istatistiksel olarak birleştiriyor. Bu doğrultuda, şu andan sonra neyin gelme olasılığı yüksekse, ona göre bir şeyler yapıyor. Bu yaratıcılık mıdır? Değildir, herkes böyle söylüyor ama bu durumu bize bir kere daha göstermiş olabilir.
M. Ö: Kısaca bir şey söyleyeyim. İlk bilgisayarla yaratılmış sanat sergisi 1968 yılında yapılmış. Çok ilginç bir olaydı. Fakat dediğim gibi, bu tamamen şekilleri anlayıp onlardan patern çıkarma meselesi. Aslında bilgisayar bilimciler için bu yeni bir şey değil. Yıllardır bu tarz şeyler yapıyoruz. Örneğin, köprüden geçerken plakanızın tanınması gibi şeyler. Bunlar şimdi "yapay zeka" altında anılıyor, ama zaten daha önce de yapılan şeylerdi.
M. L: Çok teşekkürler. Sanat ve yapay zeka ilişkisine dair dinleyicilerimizi, benim çok beğendiğim bir Türk sanatçı olan Refik Anadol’a yönlendirmek istiyorum. Son birkaç yıldır, yapay zekayı yaratıcı değil, bir araç olarak kullanarak harika sanat eserleri üretiyor. Ancak, ortaya çıkan sanat eserleri yapay zekanın değil, Refik Anadol’un eserleridir. Bu eserler, onun tasarladığı algoritmalarla yapılıyor. Bu süreç, bir heykeltıraşın tasarımını hayata geçiren taş ustasına benzetilebilir. Şimdi üçüncü ve son konumuza geçiyorum: Yapay zeka geldi, çocuklar aptallaşacak ve artık hiçbir şey öğrenmeyecek mi?
M. Ö: Televizyonla zaten çok aptallaştık. Sonra bu hale geldik. Eminim, her yeni teknolojide olduğu gibi, çok fazla kitap basıldığında da aynı şey söylendi: "İnsanlar artık yazı yazmıyor, mektup yazmıyor" dediler. Ama ben bu görüşe katılmıyorum. Çocuklar okula gidip yapay zekanın ne yapabileceğini öğrenecekler ve bunu bir araç olarak çok iyi kullanacaklar. Böylece yapay zeka sayesinde insanlar bugün hayal edemeyecekleri kadar büyük ve yaratıcı işler yapabilecekler.
M. L: Çok teşekkürler. Eğitimle ilgili hoşuma giden bir örneği paylaşmak istiyorum. İlk hesap makinesi çıktığında, matematik öğretmenleri isyan etmiş ve "Hesap makinesini okula sokmayın, çocuklara çarpım tablosu öğretmemiz gerekiyor" demişler. Ama daha sonra fark edildi ki, temel çarpım tablosunu bilmeden de ileri matematik yapılabiliyor. Hesap makinesi ile temel işlemler hızlanınca, öğrenciler daha ileri düzey matematik, yani "calculus" gibi konulara yönelme fırsatı buldular. Bu da aslında eğitimi daha ileri taşıdı. Bu süreç yapay zeka ile de devam edecek. Banucuğum, söz sende.
B. Z: Evet, beyler çok teşekkür ederim. Aslında Murat Lostar’la dostluğumuz sayesinde bu tür endişelerimi onunla sohbet ederek kolayca ortadan kaldırabiliyorum. Şimdi siz de dinleyicilerimize bu rahatlığı verdiniz. Ben de bir şey eklemek istiyorum. Yapay zekayı işimde, çok basit şeylerde kullanıyorum. Aklıma gelmeyen bir kelimeyi bulmak ya da çevirilerde yardım almak gibi. Doğru soruları sorarsanız yapay zeka ile ilişkiniz çok güzel oluyor. Ama tıpkı internette olduğu gibi, her verdiği bilgiye de inanmayın; bazen saçmalayabiliyor. Şimdi Murat Lostar'a tekrar söz veriyorum, çünkü ben uzun konuştum ve sesimi özledim.
M. L: Süremiz bitti. Biz burada kesmesek, radyoda kesecekler.
B. Z: Hayır, ben konuşmaya devam edeceğim. Haftaya tekrar Murat Özturan ile birlikte olacağız gibi bir his var içimde. Görüşmek üzere.
M. L: Çok teşekkürler Murat, iyi haftalar!